Eugenie, içine kapanık ve utangaç bir genç kızdır ve üvey babası Albert’le aynı evde yaşamaktadır. Albert, erotik ve ölüm unsurlarını bir arada işleyen kitaplarıyla tanınmaktadır. Biseksüel olan Albert, Eugenie’yi de bu sapkınlık adı verilen dünyanın içine çekmek isteyecektir. Ancak bu, Eugenie’nin meraklı yapısı ve içindeki şeytanın etkisiyle olacaktır. Albert, yeni romanını beyaz perdeye aktarma ve şaşırtıcı bir giriş yapma planları yapmaktadır. Yönetmen arkadaşını ikna ettikten sonra kamera kayıtlarına geçilir. İki genç kızın samimi anları kameraya yansırken, ilk başta utangaçça öpüşerek gülümsemektedirler. Zamanla, genç kızlar kameranın verdiği baskıdan kurtulup rahatlayarak sevişmeye başlarlar. Sarışın kız partnerine teslim olur ve onun tarafından heyecanlanır. Ani bir şekilde Albert ortaya çıkar ve olaylara müdahale eder. Sarışın kızla yalnız kalan Albert, kontrolü ele alır ve kıza saldırır. Kız, ne olacağının farkında değildir ve Albert tarafından öldürülür. Eugenie, babasının gerçek yüzünü görmeye başlar ve onun şeytani ruhunu keşfeder. Utangaç genç kız, yalnızken babasının kitaplarından birini okur. Cinsellik ve ölümün temalarının bir araya geldiği kitaplar, Eugenie’nin dikkatini çeker ve Albert’ın değişen kişiliğini fark etmesine neden olur. Eugenie, üvey babasıyla çekilecek özel bir erotik sahneye katılır ve kan temalı bir fotoğraf çekimine dahil olur. Eugenie, genç kadını öldüren kıskaç benzeri bir aletle boğarak fotoğrafları tamamlar. Ancak model, olayın gerçek olmadığını anladığında iş işten geçmiştir. Bu kanlı ölümlerin yaşandığı ancak erotizmin de ihmal edilmediği konulu film, kaçırılmaması gereken bir yapım olarak karşımıza çıkar.